Akçalı Köyü, Sivas-Elazığ-Tunceli-Malatya illeri ile sınırı olan Erzincan’ın Kemaliye (Eğin) İlçesine bağlıdır. Akçalı Köyü Yukarı Fırat Havzası olarak ifade edilen bölgede, Munzur Dağları’nın güneyinde Fırat Nehrinin ana kollarından olan Karasu Irmağının, Çit Çayı’nın ve kuru derelerin derin kanyon ve vadilerle kestiği dağlık bir plato üzerinde yer almaktadır.
Denizden yüksekliği 1280 metredir. Yörenin en yüksek tepesi Marşolu Tepesi (1700 m) köyümüz sınırları içerisinde bulunmaktadır. Genel bitki örtüsü meşe, ardıç, dut, badem, ceviz, meyve ağaçlarından ve üzüm bağlarından oluşmaktadır. İklimi yazları çok kurak, kışları ise soğuk ve kar yağışlı geçmektedir.
Akçalı Köyü kültür, folklor, gelenek ve görenek olarak; Kemaliye (Eğin), Ağın, Arapkir yörelerinin etkisinde kalmıştır. 1900’lü yılların başlarında 50 hane ve yaklaşık 200 nüfusa sahip olan köyümüzde göç nedeniyle 1960’lı yıllarda hane sayısı 35’e, nüfusu da 100’e düşmüştür. Bugün ise, köyümüzde kışları 8-10 hane ve 30 nufus, yazın ise 15-16 hane ve yaklaşık 60 nufus yaşamaktadır.
Köyümüzün dut deresi mevkisinde milattan önce 2000-2500’lü yıllara ait olduğu değerlendirilen yerleşim kalıntılarına rastlanmaktadır.
Köyümüzde uzun yıllar imam olarak görev yapan Mustafa FIRAT (Sıtkı Fırat’ın babası) ile Mustafa Niyazi YÜCEL (İsmail Yücel’in babası) köy camiinin altındaki ‘hoca mektebi’ nde köyün gençlerine dini eğitim vermişlerdir.
1939 yılında köy camiinin altındaki ‘hoca mektebi’. nde birinci sınıftan başlayıp üçüncü sınıfa kadar devam eden tek sınıflı ilkokul açılmıştır. Bu ilkokula eğitmen olarak köyümüzden Veysel YÜKSEL (Eski Dernek Başkanımız Mehmet YÜKSEL’in babası) görevlendirilmiştir.
1950’li yılların başında Eğitmen Veysel YÜKSEL’ in öncülüğünde köylülerimiz tarafından tek sınıflı bir ilkokul binası yapılmıştır.
Veysel YÜKSEL Eğitmenlik görevini tam 36 yıl sürdürmüştür. İlkokulumuz okul öğrenci azlığı nedeniyle 1960’lı yılların sonlarında kapanmıştır. Bilahare bu okul binasının yerine bugün itibariyle Kemaliye’nin en güzel köy konaklarından birisi yapılmıştır.
Akçalı Köyü’nün kültür değeri olan iki çeşmesi ve 1892 yılında ermeni ustaları tarafından yapılmış bir camisi mevcuttur. Köy ortasında bulunan tarihi çeşmenin kitabesi tahrif edilmiş olduğu için henüz okutulamamıştır.
Köyümüzden İstanbul’a göçler 1600’lü yıllarda başlayıp 1900’lü yılların başlarına kadar devam etmiş, ve gurbetçilik yaşam biçimi olmuştur. Bu durum köyün ekonomik ve kültürel olarak kalkınmasında da belirleyici olmuştur.
Özellikle 1800 yılların sonları ile 1900 yılların başlarında Atalarımız karadenizli ve yerli ermeni ustalara Anadolu çok az görülebilen üç dört katlı taş binalar yaptırmışlardır. Örnek bir ev olan Hacı Süleyman Efendinin (Recep ÖZTÜRK’ün babası) dört katlı evi üç yılda köy camiisini yapan usta tarafından yapılmıştır.
Hacı Süleyman Efendinin (Recep ÖZTÜRK’ün) evi, Naciye ÖZTÜRK’ ün evi, Kadıgilin ev, Dedegilin ev, Deligilin ev ve Katibin evini yaptırabilmek için bugünkü para ile her birisi için 800-900.000 TL harcamak gerekmektedir. 1903 yılında tamamlanan Hatungilin evin inşaatında çalışan işçiler için bir katır yükü tereyağı tüketildiği anlatılmaktadır. (Tahminen 150-200 kg)
Bugün itibariyle, köyün sokakları beton parke ile yeniden düzenlenmiştir. Kanalizasyon sistemi tamamlanmıştır.
Köy yolu Dutluca’ya kadar soğuk asfaltla kaplıdır. Tevfik Ertürk’ün himayelerinde 1980’li yıllarda yaptırılan Köy Konağımız Zeki Beşe’nin Muhtarlığı döneminde İsmail YÜCEL’in maddi ve manevi katkılarıyla çevrede yörede örnek güzellikte yeniden düzenlenmiştir.
Eğin’de dut ağacı ve meyvesi ayrı değer taşımaktadır. Köyümüzün güneyinde bulunan dut deresi mevkiinde yaşları 400-500 yılı aşkın yaklaşık 300 dut ağacı mevcuttur.
Akçalı Köyü’nün ormana terk edilen bölümlerinde Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından ağaç dikilmiştir.
Köyümüz, 1977 yılına kadar su ihtiyacını her yıl Temmuz başlarına kadar köyün içerisinde bulunan köy çeşmesinden, Temmuzdan itibaren de aşağı çeşmeden insan emeği ve hayvanlarla su taşınmak suretiyle temin etmiştir.
1977 yılında yine Tevfik Ertürk’ün himayeleriyle aşağı çeşmenin suyu motopomp sistemi ile kurut kayasındaki depoya taşınarak köyün su ihtiyacı giderilmiştir. Bugün her evde su bulunmaktadır.
İsmail YÜCEL’in devlet katındaki girişimleriyle Keklikpınarı Köyünden itibaren toplam 38 km uzunluğundaki güzergahta köyümüzün de dahil olduğu toplam yedi köye su getirilmiştir. Zaman zaman yaşanan sıkıntıların da giderilmesiyle birlikte yöredeki içme suyu ihtiyacı tamamen sona erecektir.
2013 yılında da Köyümüzün yazılar mevkindeki kuyuda bulunan içme suyu motopomp sistemi ile köyün üzerindeki su deposuna taşınmaya başlanmıştır.
Köyün kuzeyinde Alan mevkiinde bulunan 16 metre boyunda ve 6 metre kalınlığındaki ‘Kara Ardıç Ağacı’ eski dernek başkanımız milli eğitim müfettişi Mehmet Yüksel’in büyük uğraşıları sonucunda, Kültür ve Turizm Bakanlığı Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 03.03.2000 tarih ve 988 sayılı kararıyla ‘Anıt Ağaç’ olarak tescil edilmiştir. Yaklaşık 700 yaşındaki Anıt Ardıç Ağacı köyümüzün sembolü durumundadır ve köy derneğimizin logosu olarak kullanılmaktadır.
1914-1918 yıllarında yapılan 1 inci Dünya Savaşına Köyümüzden 15 delikanlı katılmış ve hepsi şehit olmuştur.
1900’lü yılların başlarında zenginliği ile tanınan Köyümüzün yörede küçük İstanbul olarak anılması Köyümüzü eşkiyalara hedef haline getirmiştir.
1922 yılının Ağustos ayında Köyümüz eşkiyalar tarafından büyük bir saldırıya ve talana uğratılmıştır. Baskınları ve zulumleri ile yöre insanına zulm eden bu eşkıyalar, köyümüze de kalabalık bir gurup olarak saldırmışlar ve yaklaşık 800-1000 küçükbaş, 150-200 büyükbaş hayvan başta olmak üzere köyün taşınabilir bütün canlı-cansız varlıklarını talan etmişlerdir.
Bu soygun sırasında Hacer YÜKSEL (Bekir YÜKSEL’in eşi) ayağından vurulmuş ve bacağı felç olmuştur. Evi soyulurken eşkıyaya direnerek onlara tokat atma cesareti gösteren Mahmut Ağa (Tevfik ERTÜRK’ün dedesi) eşkiya tarafından vurularak yaralanmıştır. Bu soygun köyün ekonomik durumunu çok olumsuz etkilenmiştir.
Köylülerimiz Türkiye Cumhuriyetinin kurulması ve Ankara’nın başkent olmasının ardından 1925-1926 yıllarından itibaren geçim kaygısıyla bu defa da Ankara’ya göçmeye başlamışlardır.
Bugün itibariyle, gurbette yaşayan köylülülerimizin büyük çoğunluğu Ankara’da ikamet etmektedir.